-

Yeşil Bilgi Platformu

Yeşil Gelecek Güzel Gelecek...

yesilbilgi

Doga

“Doğaya baş kaldıramazsın; meydan okuyamazsın; doğayla uyum içinde olman gerekir. Bu ilk kural!” 

Bilen bilir...

Doğa sporları, insana hiçbir şeyin kolay kolay veremeyeceği hazzı verir.

Doğaya karşı koyamayacağınızı, onu yönetemeyeceğinizi anlar; dost olmaya, birbirinizi anlamaya çalışırsınız.  O uyumu yakalarsanız, kendi içinize sürekli yenilenen ve yol kat eden, tutkulu bir keşif yolculuğu başlatırsınız.

Windsurf, öyle basitçe tariflenemeyecek tutkulu bir şeydir ve size rüzgar aşkını -rüzgar altını, rüzgar üstünü- gösterir.

Alaçatı’da windsurf okulu olan Bora Kozanoğlu’ndan rüzgar sörfü dersleri alırken, antrenmanlar arasında, bir yandan da keyifli bir sohbet imkanı bulduk. Kendi hayat felsefesini kendi bulmuş ve üstüne bir hayat kurmuş; hırslı, tutkulu, idealist bu genç adamla bir dolu şey konuştuk.

Siz bu röportajı okurken, Kozanoğlu’nun henüz yeni açılmış olan oteli, “B house” için de uğurlu olsun dileklerimizi iletelim önce... Ve her defasında, bir kez daha, verelim bakalım yelkenimizle yüzümüzü rüzgarın estiği yöne... Keyifle...

Röportaj: Banu Aydoğan
 

Bora Kozanoğlu niye bu sporu seçti ve ne zaman başladı?

Bora Kozanoğlu: 12 yaşında başladım bu spora... Çocukken hiç denize girmezdim; yüzmekten nefret ederdim; sabahtan akşama kadar bisiklete binerdim. Klasik gitar çalıyordum 7 yaşından itibaren. Babam inşaat mühendisiydi ve işi sebebiyle hep dünyayı gezdik. İran’da yaşadık bir süre. Oradayken babam öğretmeye başaldı klasik gitar çalmayı bana. Benim bir şey hoşuma giderse bırakmam. Sonra gitar tutkum oluştu; günde 3-4 saat çalıyordum. Büyümeye başladıkça, evin tek çocuğu olan benim üzerime düşen ailem endişelenmeye başladı yüzmemem konusunda. O sene Çeşme’ye babamın Almanya’dan bir arkadaşı geldi. Ilıca’daydı yazlığımız. Arkadaşı babama surf tahtası hediye etti. Board ve yelken... O zamanki board ve yelkenler şimdiki gibi değil.  Direkler ve yelkenler ağır; 3-5 dakikada çıkartabiliyorsun yelkeni. Tahtalar dengesiz. Babam başladı surfe. Bir hafta 10 günde gitmeye başladı; ben de çaktırmadan izliyordum. Babama küçük yaşlardan beri çok düşkünümdür. Babam kıyıya gelince ben de suya atladım ve denemek istediğimi söyledim. O  bana anlatmaya başladığında ben çoktan yelkeni kaldırmıştım ve 500 metre gittim surf ile. Sonra düştüm. Geri dönemedim. Babam yüzerek geldi, kurtardı beni. O gün, “bundan sonra ben surf yapacağım” dedim kendi kendime.

Daha sohbetin başında anlıyorsunuz; Bora Kozanoğlu aşkla anlatıyor surfe olan bağlılığını; O, “ilk surf yapışım, benim için muazzam bir duyguydu. O rüzgarın kolumdaki çekişi, boardla gidişim filan muazzamdı gerçekten, hala hatırlarım” derken, sanki karşınıza geçmiş biri, aşkı tarif ediyor sanıyorsunuz. Devam ediyor sonra tariflemeye:

Belki şu an bile o ilk andaki kadar keyif almıyorumdur. O zamandan beridir günde 8 saat surf yaparım. Sabah evden çıkıyordum surf ile, annem evde lamba yakıp söndürüyordu; akşam olduğunu, eve dönmem gerektiğini anlayayım diye; deniz kenarındaydı evimiz. Çok da zayıf bir çocuktum. Böyle bir hafta 10 gün geçti; babam bana birinden ders aldırmayı önerdi. Altınyunus’ta bir tane surf okulu vardı; Alman şampiyonu surf okuluymuş. Oraya gittik 4-5 arkadaş; şampiyon adamı gördük. Şampiyona öğrenmek istediğimi söyledim; İngilizce biliyordum çok iyi. “sen Türk müsün” dedi bana, “ben şu ana kadar hiçbir Türk’e bu sporu öğretemedim. Senin vücut yapın da hiç müsait değil. Sen hiç bu işle uğraşma, benim de vaktimi harcama. İyi günler” dedi bana. Bunu herkesin içinde söylemesi beni hırslandırdı. Hem o şampiyonun beni hırslandırması hem de surf’ü sevmem birleşti ve 3 sene kış mevsimi dışında tüm aylar durmadan surf yaptım. Babam tekneyle çıkıyordu, ben de Ilıca’dan- ki, Ilıca denizi dalgalıdır ve kendinizi daha çok geliştirmenizi sağlar; çünkü o zamanlar Alaçatı yoktu; kaldı ki Alaçatı dalgasız denizdir; rüzgarlıdır ama dalgalı deniz surfte sizi daha çok geliştirir- Babamla tekneyle açılıyorduk; adalara gidiyorduk, babam beni video kamerayla çekiyordu . O zamanlar internet cd yok. VHS-Betacam kasetler vardı. O zamanki şampiyonların kasetlerini almıştım; babamın beni çektiği kasetleri ve onları seyredip ikisini kıyaslıyordum. Kendi kendime “bak, o böyle yapmış, ben de böyle daha doğru yapmalıyım” diyerek, ertesi gün onlar gibi yapmaya çalışıyordum. Surf dergileri temin ediyordum oradaki öğretici makaleleri okuyordum. Hem izleyerek hem okuyarak hem de deneyerek geçti 3 yılım. Hep açık denizde 1,5-2 metrelik dalganıniçinde yaptım surf’ü. Ben 15 yaşına geldiğimde ilk Türkiye şampiyonası Altınyunus’ta yapılıyordu ve o bir zamanlar benim konuştuğum Alman şampiyon favori gösteriliyordu. Ben 3. oldum; O 4. oldu.”

O, size ders vermeyen...

Bora Kozanoğlu: Evet, o adam. Ondan sonraki sene 2. oldum. 18 yaşından itibaren bugünde dek (33 yaşındayım) tam 15 yıldır Türkiye şampiyonuyum. Dünya ikincisi oldum ve bugünlere geldim.

“Sizin dışınızda muazzam bir güç var herşeyi yöneten ve siz o güce karşı çok küçüksünüz ama size de değer verilmiş ve doğada bir yeriniz var.”

O bahsettiğiniz, Ilıca’da doğayla ve dalgalarla mücadele etmek çok ilgi çekici. Nasıl bir duyguydu o?

Bora Kozanoğlu: Rüzgar surf’ü insanı felsefi anlamda da çok geliştiren bir spor. Bedeni değil sadece, ruhu da geliştiriyor. Olaylara bakış açınız değişiyor; doğaya saygı duymayı öğreniyorsunuz. Çünkü dünyanın ¾’ü deniz ve denizin üzerinde görünmeyen bir güçle-rüzgarla- gidiyorsunuz. Rüzgarı bayrağa ya da bulutlara baktığınız zaman anlıyorsunuz. Bunları surf yaparken izlediğinizde, doğaya aşık olmaya başlıyorsunuz. Sizin dışınızda muazzam bir güç var herşeyi yöneten ve siz o güce karşı çok küçüksünüz ama size de değer verilmiş ve doğada bir yeriniz var. Bunları düşündürüyor surf. Osmanlı zamanında da sultanlar kendi oğullarını, askerleri yetiştirirken, binicilikte, “ata binen sensin, yüce yaratıcının gücüyle biniyorsun, sen at ol” dermiş. Osmanlı’dan bu yana yaparmışız zaten. Bunlar, bu güç, bizim genlerimizde. Sizin bu farkındalığınızla birlikte muazzam bir boyuta erişiyorsunuz.

İşte tam bunları konuşurken, birden geliyor o cümle... Kendi aksimi aynada görüp, doğa sporlarıyla ilgili iç sesimi başkasından duyuyorum:

“Extreme spor yapanlar için “doğaya baş kaldıranlar” derler. Öyle bir şey yok. Doğaya baş; kaldıramazsın, meydan okuyamazsın, doğayla uyum içinde olman gerekir. Bu ilk kural: doğayla ne kadar uyum içinde olursan, o kadar mutlu ve yaptığın işte de o kadar başarılı olursun. Ben bunu anladım rüzgar surfünde. Gündelik hayatımızda iş koşturmacaları içinde ve geçim derdindeyiz biz insanlar; daha güzel evim olsun, daha güzel arabam olsun, hep böyle hayat mücadelesinde bu felsefi boyuta erişmek herkes için mümkün olmuyor. Benim bu farkındalığım, 24-25 yaşlarımda oldu ve ondan sonra en iyi derecelerimi almaya başladım. Üst üste 7-8 sene Türkiye şampiyonuydum ama gittiğim ilk uluslararası yarışta 40.-50. oldum. Bu inanılmaz bir çöküntü yapıyor. 100 kişi içinde 40.-50. olmak da iyidir ama... Yurtdışında 30. gidiyorsam 3 gün sonra yarışı bırakmaya başladım. Ama felsefi anlamda bu boyuta eriştikten sonra, önemli olanın, önümdeki bir kişiyi geçmek olduğunu anladım. 35. isen 34. kişiyi geçip onun hazzını almanın önemli olduğunu anladım. Michael diye Amerikalı bir antrenörüm vardı; O, bana önemli olanın şampiyon olmak değil; şampiyonlar gibi yaşamak olduğunu öğretti. Ben o bilinçle 40.’lıktan 30.’luğa 20.’liğe derken dünya ikincisi oldum.”

Bir adım daha bir adım daha derken, dünya ikinciliğine yükseliş... Anlattığınız her şeyde bir disiplin var; hep mi böyleydiniz?

Bora Kozanoğlu: Hem çok sevmek hem de çok sevdiğim şeye saygımdan, benim biraz genlerimde de var sanırım. Şimdi başladığım oyunculukta bile, sabah 07.30’da sette oluyorum. Ezberlemem gerekenleri iki gün önceden ezberleyip çalışıp gidiyorum. Hayatta disiplinli omadan başarıya ve hedeflerinize ulaşamazsınız.

“Bırakın binlerce insanı, bir kişiyi bile bu spora teşvik etmek, ona örnek olmak, bence hayatta en önemli başarı ve büyük haz veren bir duygu.”

Hırsla ve severek yaptığı sporu, şampiyonluğa taşıyan Bora Kozanoğlu’nun, Alaçatı’da açtığı “windsurf okulu” ile bu işi ticarete de çevirmeyi başardığını düşünürken, soruyorum:  bu okulu açma düşüncelerini ve  sebebini merak ederek. Yine, kendini işin doğasına (felsefesine) adamış bir sporcu cevabı alıyorum. Ne güzel...  

“İnşaat mühendisliğini bitirdim Celal Bayar’da” diyor. “Babam gibi müteahhitlik de yapabilirdim. Sporu çok sevdiğimden ve kendime hedefler koyduğumdan, bu spora olan aşkımı paylaşmak istedim. Alaçatı gibi çok güzel bir yer var burada, Türkiye’de gidip keşfedilmeyi bekleyen daha nice güzel koylar var. İnsanlar tatil köylerinde surf denerler ama oralarda uygun şekilde yapılmaz bu spor. İnsanlar dener yanlış malzemeyle, açığa gider, düşer, geri gelemez. Ben surf yaptım, ama yelkeni bile kaldıramıyorum der. Bizimki gibi profesyonel surf okullarında ise eğitim malzemeleri çok daha rahat ve kolay kullanılır. Siz de surf yapıyorsunuz ve hiç de zorlandığınızı sanmıyorum. Bunları da insanlar öğrensin istedim. Aynı zamanda hayatımın deniz kenarında geçmesini istedim. Sevdiğim şeyi iş haline getirip tutkumu herkesle paylaşırken, bir yandan da kendimi geçindirecek kadar para kazanmaya başladım. 15 yıldır buradayız. Alaçatı’nın en eski okulu burası. Binlerce insan, ne alkolikler, ne bağımlılar, ne psikolojisi bozulmuş insanlar geldi. Kocası aldatmış kadın bunalımda buraya gelir, surf yapar ve 3 ayda terapi gibi gelir burası, yepyeni bir şekilde gider buradan. Bırakın binlerce insanı bir kişiyi bile bu spora teşvik etmek, ona örnek olmak, bence hayatta en önemli başarı ve büyük haz veren bir duygu. Bizim toplumumuzun şu anda buna ihtiyacı var. Gençleri yaptığımız iyi şeylerle etkilemek.. Ve bu sene yıllardır hayalini kurduğum otelimi de inşa ettim.Adı B house ..Emin olun bi kalan bidaha kalmak isteyecek!”

Yeni surfçüler de yetiştiriyor musunuz?

Bora Kozanoğlu: Çok var yetişen. Ama surf sporunda başarılı olmak için çok uğraşmak gerekiyor. Ben herşeyi kendim, kendi ailem ve sponsorlarım sayesinde yaptım. Bizim ülkemizde maalesef sadece olimpik branşlar destekleniyor federasyonlarda. Windsurf’te bizim yaptığımız, bu Alaçatı’da görmüş olduğunuz en popüler kategori. Slaloam kategorisi(fun board); her kilodan surfçüye hitap ediyor. Olimpik olan kategoride çok daha farklı bir malzeme kullanılıyor; çok daha ufak bir yelken ve erkekte maksimum 70 kg olmanız gerekiyor. Kaç tane 70 kg. erkek tanıyorsunuz? O yüzden onu yapan da yok. Ben, fiziğimden dolayı slaloam kategorisini seçtim. Dünya ve Avrupa şampiyonaları düzenleniyor fakat olimpik olmadığı için, devlet hiçbir zaman desteklemedi beni. Herşeyi kendim ve sponsorlarımın imkanlarıyla yaptım.

Pahalı bir spor mudur surf? Bir sporcunun desteklenmesi neye mal oluyor?

Bora Kozanoğlu: Bir yarışçının, dünya şampiyonu olmak isteyen bir yarışçının yıllık bütçesi, 50.000-80.000 euro civarındadır. Ne paralar kazanılıyor...

Kozanoğlu ile röportajımızı, surf antrenmanının hemen ardından yapıyoruz ve üzerimde ve ikili fotoğrafımızda da gördüğünüz gibi, üstüme surf yaparken giydiğim t-shirtte bile sponsorun adı yazıyor; bir tek orada da değil; okula ve surf koyuna girdiğiniz andan itibaren, bütün bayraklarda, bütün markalamalarda, bütün video ve fotoğraflarda sponsorun logosu var. Ben onları düşünürken, Bora Bey konuşmasını sürdürüyor...

“Her spor kategorisinin ilk 5’ine bu destek verilse, her gün Eurosport’ta Türk bayrağını görürsünüz. Bundan gurur duyulmaz mı?” diyor.

“Biz o kadar kuvvetliyiz ki Türkler olarak. Ben 9 metrekare yelken tutuyorum, rakibim 8 metrekare yelken tutuyor. Kafamız da çalışır; yeteneğimiz de var; “ne mutlu Türk’üm diyene” diye boşuna dememiş Atatürk. Ama gereğince organize olamıyoruz. Bu rakamlar küçük rakamlar, neredeyse 7-8 sene sonra ben bir çocuğa sponsor olurum. En önemlisi de bunu devletin desteklemesi elbette. Formula 1’e bakın, olimpik spor değil ama Schumacher sayesinde Almanya’nın ne kadar tanıtımı oluyor. Ben uluslararası yarışlara gittiğimde Türkiye’nin de tanıtımına hizmet ediyorum. Windsurf, binicilik, tenis gibi sporlar dünya çapında yarışları yapılan ve iyi tanıtımları olan sporlardır. “sporcu sponsorluğu” da Türkiye’de farklı bir sektör olabilir diye düşünüyorum. Benim gibi sporcular sponsorlarıyla çeşitli etkinlikler yapabilir; bu, firmalara önemli bir geri dönüş sağlar prestij anlamında... “

Diyelim ki bir firma ile sponsorluk görüşmesi yapıyorsunuz; o firmaya sunduğunuz paketin içinde  neler olur?

Bora Kozanoğlu: 50.000-80.000 euro’luk sponsorluk bedeli içinde, beni senede 10 etkinliğinde o firma reklam aracı olarak kullanabilir. Bayi toplantılarında, farklı aktivitelerinde yer alabilirim. Bora Kozanoğlu surf okulunun her tarafında o firmanın markalamasını kullanırız; yelkenlerde, alan etrafında, t-shirtlerde vs... tüm röportajlarımda – ki, yılda yaklaşık 100 röportaj veririm- tüm görsellerde sponsorumun logosunu ve bahsini kullanırım. Benim bütün kıyafetlerimde sponsorumun logosu olur. İmza günleri yapabiliriz ve daha bircok proje..Zaten bir kısım  projeleri onumuzdeki aylarda SONY ile gercekleştireceğiz.

Bora Kozanoğlu ile konuşurken, bugüne dek yaptığı yarışlar arasında en etkili ve anlamlı olanlardan da bahsediyor; sürekli değişmeyen o tutkulu ses tonuyla. İçlerinden biri, “demek ki windsurf buymuş” dedirtecek türden bir hikaye... Kısaca şöyle:

“Ben ve Yunan şampiyonu Ege Denizi’ni geçtik. Türk-Yunan  dostluğu için... İlk dünya şampiyonasına gittiğimde yarışlar, Yunanistan’ın Paros adasındaydı. Paros adası Ege Denizi’nin en rüzgarlı yeridir, tam ortasıdır. Orada Yunan şampiyonla tanıştım, 17-18 yaşlarındaydım. Türk-Yunan ilişkilerini konuşuyorduk o şampiyonla. Ben de” iki surfçü bu dostluğu pekiştirmek adına bir şeyler yapalım” dedim. “Yarış yapalım” dedi O. Sponsor bulduk, o Kardak krizi dönemlerindeydi. Aradan bir ay geçti. Bir Yunan armatör sponsor olmak istemiş; bizi Midilli adasına çağırdı. Gittik; bize “siz yarışmayın; aranızda rekabet olmasın” dedi.  Bize yatıyla eşlik edeceğini söyledi. Midilli’den başlayalım, Türk kıyısı Foça’ya, oradan yine bir Yunan Adası’na, oradan Sakız’a, oradan Alaçatı’ya zigzag şeklinde bütün Ege’yi kuzeyden güneye inelim dedi. Ben de Türkiye’den sponsor buldum. Rotamızın basıldığı tshirtler yaptırdık. Yunan kanallarından ekipler geldi tekneye. Ben Türkiye’den yanıma bir arkadaşımı aldım. Philipos yanına bir arkadaşını aldı; Midilli’den başladık; zigzag yapa yapa her gittiğimiz yerde alkışlarla karşılandık. İnsanlar ağladı; gittiğimiz her yerde İstiklal Marşı çalındı, kalelere Türk bayrağını çektiler. Bunu ne futbolla ne başka bir şeyle, hiçbir şeyle yapamazsınız. Bize plaketler verdiler, her gün en az 40-45 dakika Yunanistan’da TV’lerde canlı yayınlardaydık. Türkiye’de ise hep başka haberler vardı TV’lerde...

Kaç senesiydi?

Bora Kozanoğlu: 2000’di sanırım... Bütün Ege’yi geçtik ve sonunda kendi ülkeme geldiğimde de burada muazzam bir karşılama yapıldı; 600-700 tane tekne; 700-800 tane jetski hepsi kornalar çalıyordu. Geldik buraya Türk-Yunan bayrağını diktik. Onları da çok güzel ağırladık burada. O bir haftayı hiçbir şeye değişmem. Hayatımın en anlamlı haftasıydı. O çocuk maalesef geçen sene kanserden öldü. 36 yaşındaydı. Onun anısına bir daha bu turu tekrarlayabiliriz aslında. Bir tekne, bir zodyak lazım. O kadar.

Windsurf’ü yeni öğrenenler için, surfün en zor noktasının ne olduğunu söylersiniz?

Bora Kozanoğlu: Rüzgar sörfü o kadar zor değildir; çok zevklidir çünkü ve o zorluk anında da keyif alırsınız. Yapanların %80-90’ı böyledir. İlk çıktığınız anda çok eğlenirsiniz. O zorluk size zorluk gibi gelmez. Aldığınız zevkten zorlandığınızı hissetmezsiniz. En zor tarafı, görünmeyen bir güçle yani rüzgarla mücadele, rüzgarın yönünü hissetmeniz lazım. Yelkenle kendinize yön vermeyi öğrenmelisiniz.

Rüzgarı yönetmek mi demek lazım?

Bora Kozanoğlu: Aynen öyle. Yelkenle ne yaparsanız board nasıl cevap veriyor; boardun burnu rüzgar altına mı gidiyor; teknedeki dümen hissi gibi; ona alışmanız lazım. Ama araba kullanmak gibi zamanla o sizde refleks haline gelir zaten. Hissetmek lazım, yönü algılamak lazım; vücudu ayarlamak lazım; hem bedenen hem de beynen aynı anda birkaç şey yaparasınız. Zamanla, sabırla yapıldığında yüksek süratlere ulaşırsınız öğrendiğinizde...

“İnsanın kendini keşfetmeye çalışması bence gerçek özgürlüktür”

Son olarak, oyunculuk yönünüzden biraz bahsedelim. Nasıl gidiyor?

Bora Kozanoğlu:  “Sen ne güzel özgür bir adamsın” diyorlar bana,” bu kadar özgürlük varken, sette saatlerce nasıl oluyor” diyorlar. İnsanın kendini keşfetmeye çalışması bence gerçek özgürlüktür; mekanlarla sınırlı değildir. Bu surf olur; oyunculuk olur... insan vücudu orkestra gibi.. Bir karakter canlandırmaya çalışmak, o karakteri tanımaya çalışmak, ben o karakter olarak dünyaya gelseydim neler yapardım diye düşünmeye çalışmak, iyi bir yol kat ettirir. Bu, işte haz verir

Bugün 7 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı!

Copyright © 2011 Theme Preview All rights reserved. Theme by YesiL BiLgi.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol